Pokemon Masalı Bir zamanlar, uzak diyarlarda, gökyüzünün neredeyse her gece yıldızlarla dans ettiği, yeşillikler içinde kaybolmuş bir köy vardı. Bu köyün adı Pinea ’ydı. Küçük, sevimli Pokémonlar burada huzur içinde yaşardı. Fakat içlerinden biri, diğerlerinden biraz farklıydı. O, sıradan bir Eevee değildi. Adı Luma olan bu Eevee, tüyleri sıradan kahverengi değil, yıldız tozu gibi parlayan gümüş renkteydi. Geceleri yürürken sanki ay ışığını üzerinde taşırdı. Ama bu ışıltısı, onun yalnız kalmasına neden olmuştu. Her sabah diğer Pokémonlar oyunlar oynarken, Luma uzak bir kayanın tepesine çıkar, gökyüzünü izlerdi. “Neden ben böyleyim?” diye iç geçirirdi. “Neden herkes benden kaçıyor?” Bir gün, köyün neşeli Pikachu’su, Tiko , Luma’yı yalnız başına buldu. Yanına gitti ve dikkatle baktı. Tiko: “Hey, sen neden hep yalnızsın? Seninle hiç oynamadık. Adın ne?” Luma: “Ben Luma... Parlıyorum diye herkes benden uzak duruyor. Beni garip buluyorlar.” Tiko şaşırmıştı. Gözlerini ovuşturdu, çünkü Luma gerçekten bir yıldız gibi parlıyordu. Tiko: “Ama... bu harika! Sen... sen gökyüzünden mi geldin yoksa?” Luma başını eğdi, hüzünle gülümsedi. “Keşke öyle olsaydı. Sadece farklıyım.” O andan sonra, Tiko ile Luma arasında bir dostluk başlamıştı. Tiko, onu köydeki diğer Pokémonlara tanıtmak istedi. Ama işler istedikleri gibi gitmedi. Luma’nın yanından geçerken gözlerini kısan bir Charmander, “Bu kız yıldız gibi parlıyor, gözüm kamaşıyor!” diye şikayet etti. Bir Pidgey, “Bizi yakar falan bu! Böyle parlayan bir şey normal olamaz!” diye korkuyla kaçtı. Luma’nın kalbi kırıldı. Tiko onun gözlerindeki ışıltının söndüğünü fark etti. Tiko: “Sakın üzülme Luma... Senin parlaklığın bir lanet değil, bir hediye! Belki de bunu anlamaları zaman alır.” Luma, biraz umutla Tiko’ya baktı. “Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?” Tiko: “Elbette! Hem... belki de senin bir görevin vardır. Belki sen bu dünyaya bir mucize getirmek için geldin!” Ertesi gece, köyün gökyüzünü kaplayan kara bulutlar birden fırtınaya dönüştü. Şimşekler çakıyor, yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Herkes yuvasına kaçtı. Ama o anda, uzak dağlardan gelen uğursuz bir ses duyuldu. “GRAAAAAHHHH!” Bu, eski efsanelerde adı geçen Karanlık Gengar ’ın sesi idi. Yüzyıllar önce mühürlenmişti ama şimdi geri dönmüştü. Köyün yaşlısı Alakazam, tüm Pokémonları meydanda topladı. Alakazam: “Karanlık Gengar geri döndü. Eğer onu durdurmazsak, tüm köy yok olacak! Ama onun gücüne karşı koyabilecek tek kişi... gökyüzünden gelen Işıltılı Pokémon’dur...” Tüm gözler bir anda Luma’ya döndü. Pidgey: “O... o sensin değil mi? Gerçekten gökyüzünden gelen Pokémon sensin!” Charmander: “Özür dilerim Luma... Senin farklı olduğunu bilmiyorduk, ama şimdi fark ettik ki sen... bizim kahramanımızsın.” Luma ne diyeceğini bilemedi. Kalbi yerinden fırlayacak gibiydi. Gözlerinden iki damla yaş süzüldü, ama bu kez üzgün olduğu için değil... İlk defa kabul gördüğü içindi. Luma: “Eğer gerçekten yardım edebileceksem... elimden geleni yaparım.” Tiko hemen yanına geldi. Tiko: “Ve ben de senin yanındayım! Birlikte her şeyin üstesinden gelebiliriz.” Alakazam, Luma’ya antik bir taş verdi. Parlayan bir Evol taş Alakazam: “Bu taş senin içinde saklı gücü uyandıracak. Ama hangi forma evrileceğin, kalbindeki niyete bağlı.” Luma taşı tuttu, gözlerini kapattı ve kalbinde şunu fısıldadı: “Ben bu dünyayı korumak istiyorum... herkesi ışığımla sarıp sarmalamak istiyorum.” Bir anda Luma’yı saran ışık, tüm köyü aydınlattı. Evrildiğinde ortaya çıkan Pokémon, daha önce kimsenin görmediği bir formdaydı. O bir Stellaveon olmuştu — yıldız enerjisiyle evrilmiş, yeni bir Eevee formu. Gözleri parlıyordu, kuyruğu yıldız tozundan yapılmış gibiydi. Gökyüzü tekrar açıldı, fırtına dağıldı. Ama Karanlık Gengar hâlâ yaklaşıyordu. Luma uçabildiğini fark etti. Gökyüzüne doğru yükseldi ve Tiko’ya döndü: Luma: “Ben hazırım. Hadi bu köyü birlikte koruyalım!” Gengar, gölgelerin içinden çıkarak devasa bir buluta dönüştü. Ama Luma, tüm enerjisini toplayarak bir Işık Patlaması yarattı. Gecenin içinde bir güneş gibi parladı. Gengar, ışıkla temas edince çığlık atarak geri çekildi. Sonunda karanlık bir duman gibi dağıldı ve yok oldu. Gökyüzü berraklaştı. Pokémonlar sevinçle bağırıyordu. “Yaşasın Luma!” “O bizim kahramanımız!” “Teşekkürler Tiko!” Luma yere indiğinde, onu kucaklayan ilk kişi Tiko oldu. Tiko: “Sana en başta inandığım için çok mutluyum. Sen gerçekten gökten gelen bir hediyesin.” Luma: “Ben de arkadaşlığın için teşekkür ederim. Beni olduğum gibi kabul ettiğin için.” Artık Luma yalnız değildi. O, köyün ışığı, koruyucusu, ve en parlak yıldızıydı. Ve o günden sonra, Pinea Köyü’nde bir gelenek başladı: Her yıl gökyüzündeki en parlak yıldız görüldüğünde, çocuklar Luma’nın hikayesini dinlerdi. Ve fısıldarlardı: “Gerçek kahramanlar bazen gökten düşmez... ama içlerinde yıldız gibi bir ışık taşırlar.” Masalın Devamı: Pokemon Masalı