İnsanlık Suçu Dr - Reiner Fuellmich Merhaba, ben Reiner Fuellmich. 26 yıldır Almanya ve Kaliforniya barolarına kayıtlı bir avukatım. Eskiden dünyanın en büyük ve en saygın bankalarından biri olarak bilinen Deutsche Bank, -bugün dünyanın en toksik suç örgütlerinden biri olarak bilinmektedir - bir zamanların en büyük ve saygın araba üreticilerinden Volkswagen - artık dizel dolandırıcılığı skandalıyla kötü bir üne sahiptir - gibi dolandırıcı şirketler aleyhine duruşma avukatı olarak görev yapmaktayım. Son olarak dünyanın en büyük nakliye şirketi Kuehne & Nagel aleyhine multi milyon dolarlık bir rüşvet ve yolsuzluk davası açıyoruz. Ayrıca 10 Temmuz 2020'den beri Alman Korona Araştırma Komitesi'nin dört üyesinden biriyim, bu komite dünya çapında her gün daha çok insanın sorgulamaya başladığı mevcut krizle ilgili soruların cevaplarını bulmak için, çok sayıda uluslararası bilim insanı ve uzmanın tanıklıklarını dinliyor. Alman şirketlerinin yukarıda belirtilen yolsuzluk ve dolandırıcılık vakalarının tümü, mevcut krizin yol açtığı zararın yanında sönük kalıyor. Bugün sahip olduğumuz bilgilerle, bu korona krizi bir korona skandalı olarak yeniden adlandırılmalı, bundan sorumlu olanlar cezai olarak yargılanmalı ve sivil tazminat davası açılmalıdır. Bundan sonra hiçbir siyasinin, hiçbir kimsenin insanlığı dolandıracak ve yozlaşmış gündemleriyle bizi manipüle edecek bir güç konumunda olmayacağından emin olmak için gereken her şey yapılmalıdır. Bu nedenle, şimdi size uluslararası bir avukatlar ağının şimdiye kadarki bu en büyük davayı, muhtemelen şimdiye kadar işlenmiş en büyük insanlık suçuna dönüşen korona dolandırıcılığı skandalını nasıl ve nerede tartışılacağını açıklayacağım. İnsanlığa karşı suçlar, ilk olarak II.Dünya Savaşı'ndan sonraki Nürnberg davaları ile bağlantılı olarak, yani 3. Reich'in (Nazi Almanyası) başlıca savaş suçlarıyla ilgili olarak tanımlandı. İnsanlığa karşı suçlar bugün Uluslararası Ceza Kanununun 7. Bölümünde düzenlenmektedir. Korona skandalına adli bir yaklaşım bağlamında cevaplanması gereken 3 ana soru şunlardır: 1) Bir Korona salgını mı var, yoksa sadece bir PCR testi salgını mı var? Pozitif bir PCR testi sonucu, test edilen kişinin covid-19 ile enfekte olduğu anlamına mı gelir yoksa covid-19 enfeksiyonu ile bağlantılı olarak kesinlikle hiçbir şey ifade etmez mi? 2) Sokağa çıkma yasağı, zorunlu yüz maskeleri, sosyal mesafe ve karantina düzenlemeleri gibi sözde korona önlemleri, dünya nüfusunu korona'dan korumaya mı hizmet ediyor, yoksa insanların paniğe kapılıp sorgulamadan herşeye inanmalarına mı hizmet ediyor? Burda amaç ilaç ve teknoloji endüstrilerinin PCR testlerinden, antijen, antikor testlerinden ve aşıların satışından büyük kazançlar elde etmeleri ve genetik parmak izlerimizin toplanması mı? 3) Bu sözde korona pandemisinin baş kahramanları olan, Dünya Sağlık Örgütü Başkanı Tedros, Berlin'deki Charité Hastanesi'den virolog Drosten ve veteriner Alman hekim Wieler'in dünyanın başka yerinde görülmeyen bir çapta Alman hükümetiyle lobicilik faaliyetleri yapmalarının nedeni, "Almanlar disiplinlidir eğer önlemleri burda uygulamaya koyarsak bütün dünyaya iyi bir örnek olur" görüşü mü? Bu üç sorunun cevabına acilen ihtiyaç duyulmaktadır çünkü iddia edilen yeni ve son derece tehlikeli koronavirüs ne Almanya'da ne de dünyanın başka bir yerinde aşırı ölümlere-her yılkinden fazla- neden olmadı. Ancak, tek temeli PCR test sonuçlarına dayanan, hepsi de Alman Drosten testine dayanan Korona önlemleri, bu arada sayısız insan hayatının kaybına neden oldu ve dünya çapında sayısız şirket ve bireyin ekonomik varlığını yok etti. Örneğin Avustralya'da ve Filipinler'deki yetkililerin belirlediği gibi, maske takmayan/düzgün takmayan insanlar hapse atılıyor. Filipinlerde önlemlere uymayanlar başından vuruluyor. Bir davadaki en önemli şey, gerçekleri tespit etmek, yani gerçekte ne olduğunu bulmaktır. Bunun nedeni, kanunun uygulanmasının her zaman söz konusu olgulara bağlı olmasıdır. Birini dolandırıcılıktan kovuşturmak istersem, bunu bir araba kazasının gerçeklerini sunarak yapamam. Peki, iddia edilen korona salgını ile ilgili olarak burada ne oldu? Aşağıda ortaya konan gerçeklerin büyük çoğunluğu Korona Araştırma Komitesi'nin çalışmalarının sonucu ortaya çıkmıştır. Bu komite 10 Temmuz'da dört avukat tarafından uluslararası bilim insanlarının ve diğer uzmanların tanıklıklarını dinlemek üzere kuruldu. 1, virüs gerçekten ne kadar tehlikeli? 2, pozitif bir PCR testinin önemi nedir, ne anlama gelmektedir? 3, korona önlemlerinin dünya nüfusunun sağlığına ve dünya ekonomisine etkisi ne oldu? Mayıs 2019'da, 2020'nin başlarında ve 12 yıl önceki, çoğunuzun unutmuş olabileceği domuz gribinde olanlarla ilgili bilgi vererek başlayayım. Mayıs 2019'da, Almanya'daki koalisyon hükümetinin büyük ortağı CDU, ilaç endüstrisi ve teknoloji endüstrisinin önemli oyuncuların teşvikiyle "Küresel Sağlık" konulu bir kongre düzenledi. Bu kongrede olağan şüphelilerin konuşmalarını yaptığını söyleyebiliriz. Angela Merkel ve Alman sağlık bakanı Jens Spahn oradaydı. Bu toplantıya katılması beklenmeyen başka insanlar da oradaydı. Berlin'deki Charité Hastanesi'nden virolog Profesör Drosten, CDC'nin* Almanya eşdeğeri olan RKI'nin başkanı veteriner hekim Profesör Wieler ve hem bir filozof hem de Dünya Sağlık Örgütü WHO başkanı olan Bay Tedros. Hepsi oradaydılar ve konuşmalar yaptılar. *Centers for Disease Control and Prevention - ABD Ayrıca dünyanın en büyük iki sağlık fonu Bill & Melinda Gates Vakfı ile Wellcome Trust'ın baş lobicileri orada sunum ve konuşmalar yaptılar. Bir yıldan kısa bir süre sonra, bu aynı kişiler dünya çapında korona salgını ilanının öncüsü oldular. Kitlesel PCR testlerinin tüm dünyada covid-19 ile enfeksiyonları kanıtlamak için kullanılmasını sağladılar. Şimdi de aşıların icat edilmesi ve dünya çapında satışa çıkması için bastırıyorlar. Bu enfeksiyonlar, daha doğrusu PCR testlerinin sunduğu pozitif test sonuçları, dünya çapındaki sokağa çıkma yasaklarının, sosyal mesafe kurallarının ve zorunlu yüz maskelerinin gerekçesi haline geldi. Bu noktada, pandeminin tanımının 12 yıl önce değiştirildiğini belirtmek önemlidir. O zamana kadar pandemi, dünya çapında yayılan, birçok ciddi hastalığa ve ölüme yol açan bir hastalık olarak kabul edilmekteydi. Birdenbire ve hiçbir şekilde açıklanmayan nedenlerle, pandemi sayılması için yalnızca dünya çapında bir hastalık olması gerekiyordu. Artık bir pandemiyi duyurmak için birçok ciddi hastalık ve birçok ölüm gerekmiyordu. Bu değişiklik sayesinde, küresel ilaç endüstrisi ile yakından iç içe olan Dünya Sağlık Örgütü, 2009 yılında domuz gribi salgını ilan edebildi. Bunun sonucunda aşılar, gizli tutulan sözleşmelerle dünya çapında üretildi ve satıldı. Bu aşıların tamamen gereksiz olduğu kanıtlandı çünkü domuz gribini sonunda hafif bir grip olduğu anlaşıldı. İlaç endüstrisinin ve ona bağlı üniversitelerin iddia ettiği gibi korkunç bir salgına dönüşmedi. İddia ettikleri gibi aşı olmayan milyonlarca insan ölmedi. Bu aşılar aynı zamanda ciddi sağlık sorunlarına da yol açtı. Domuz gribi aşıları yüzünden, Avrupa'da yaklaşık 700 çocuk narkolepsi nedeniyle tedavi edilemez bir şekilde hastalandı ve sakat kaldı. Milyonlarca vergi mükellefi parasıyla satın alınan aşılar, yine vergi mükelleflerinin parasıyla, hem de daha fazla para harcanarak imha edildi. Alman virolog Drosten daha o zaman, domuz gribi sırasında, domuz gribinin tüm dünyada yüz binlerce, hatta milyonlarca ölüme yol açacağını defalarca tekrarlayarak toplumda paniğe yol açanlardan biriydi. Sonunda, Alman Federal Meclisi üyesi ve aynı zamanda Avrupa Konseyi üyesi Dr. Wolfgang Wodarg'ın gösterdiği çabalar sayesinde, bu aldatmaca daha da ciddi sonuçlara yol açmadan sona erdirildi. Mart 2020'de Alman Federal Meclisi, pandemi eşdeğerinde olan, ulusal öneme sahip epidemik ilanını ve ardından gelen sokağa çıkma yasağı ve temel anasayasal hakları askıya almayı, tek bir görüşe dayanarak yaptı. Bu evrensel olarak kabul edilen bir ilkenin ihlaliydi - Audiatur et altera pars. Yani bu gibi durumlarda iki tarafın da dinlenmesi gerektiği ilkesi. Burda tek dinlenen Drosten'dı. 12 yıl önce korkunç bir paniğe yol açan ve tahminlerinde feci şekilde yanıldığı kanıtlanan biri olduğu halde. Bunu Yeşil Parti üyesi ve bir "whistleblower" olan David Siber'den biliyoruz. Bundan ilk kez 29 Auğustos 2020'de, Robert F. Kennedy Jr.'ın da katıldığı ve her ikisinin de konuşma yaptığı Berlin'deki bir etkinlikte bahsetti. Daha sonra Korona Komitemizin oturumlarında bize de bilgi verdi. Bunu yapmasının nedeni, politikacılar ve ana akım medya tarafından propaganda edilen resmi anlatıya karşı giderek daha fazla şüpheci hale gelmesiydi. Bu nedenle, diğer bilim adamlarının görüşlerini öğrenmek için bir çaba sarf etmiş ve bunları internette bulmuştur. Orada, Bay Drosten'in korkunç tıbbi öngörüleriyle çelişen, tamamen farklı bir görüşe sahip çok sayıda tanınmış bilim insanın olduğunu fark etti. Bu bilim insanları mevsimsel gribin ağırlığının ötesine geçen bir hastalık olmadığını, nüfusun bu sözde yeni virüse karşı çapraz veya T-Hücresi bağışıklığı elde ettiğini ve bu nedenle herhangi bir özel önlem için hiçbir neden olmadığını aşılara hiç gerek olmadığını söylüyorlardı. İstatistik ve epidemiyoloji konusunda uzman olan Kaliforniya Stanford Üniversitesi'nden Profesör John Ioannidis, dünyanın en çok alıntı yapılan bilim adamları, kimya dalında Nobel Ödülü sahibi Profesör Michael Levitt ve ayrıca Stanford Üniversitesi'nde biyofizikçi Alman profesörler Corey Morling, Sucharit Bhakdi, Knut Wittkowski ve Stephan Homburg, Pfizer'in eski başkan yardımcısı ve bilimsel direktörü Dr. Mike Yeadon bu bilim insanların sadece bazıları. Daha sonra Dr. Mike Yeadon hakkında yine konuşacağız. Mart sonu, 2020 Nisan başı Siber, biriktirdiği bilgi birikimi ile Yeşiller Partisi liderliğine döndü ve bu bilimsel görüşlerin kamuoyuna sunulmasını önerdi. Drosten'in kıyamet kehanetlerinin aksine halkın paniğe kapılmasına gerek yoktu. 2012'den 2018'e kadar İngiliz Yüksek Mahkemesinde yargıç olarak görev yapan Lord Sumption da aynı sonuca varmıştı. Panik için gerçek bir dayanak ve korona önlemleri için yasal bir dayanak yok. Aynı şekilde, Alman Federal Anayasa Mahkemesi eski başkanı da Korona önlemlerinin anayasal olduğuna dair ciddi şüphelerini dile getirdi. Ancak Yeşil Parti liderliği, bu diğer görüşleri de göz önünde bulundurup bunları David Siber ile tartışmak yerine, Bay Drosten'in panik mesajlarını doğru kabul etti. Muhalefette olan Yeşil Parti başkanlarını dinlemeden onu "komplo teoricisi" ilan edip parti başkanlığından attılar. Şimdi gelin virüsün tehlikesiyle ilgili mevcut gerçek duruma, enfeksiyonların tespiti için kullanılan PCR testlerinin yararsızlığına ve var olmayan mevcut enfeksiyonlara dayalı kilitlenmelere bir göz atalım. Hastanelerde hiçbir zaman covid-19 yüzünden aşırı bir yoğunluk olmadı. Aksine, birçok hastane normalden daha boştu ve bazıları şimdi iflasla karşı karşıya. O zamanlar New York'ta demirlemiş olan ve 1,000 hastayı barındırabilecek olan Ship Comfort hastanesi hiçbir zaman 20'den fazla hastayı barındırmadı. Hiçbir yerde aşırı ölüm yoktu. Profesör Ioannidis ve diğerleri tarafından yapılan araştırmalar, Korona'daki ölüm oranının mevsimsel griple eşdeğer olduğunu göstermiştir. Dünyaya panik yaymak için kullanılan Bergamo ve New York fotoğrafları kasıtlı olarak yanıltıcıydı. Alman İçişleri Bakanlığı'na ait sızdırılan bir belgeye göre de toplum politikacılar ve ana akım medya tarafından paniğe sürükleniyordu. Kendi enstitüsü tarafından derlenen rakamlar bunun tam tersini kanıtlasa da, RKI başkanı Bay Wieler durumun çok ciddi ve tehdit edici olduğunu toplumun yeni kurallara sorgulamadan uyması gerektiğini söylüyordu. Çocukların ellerini yıkamazlarsa, anne/baba ve nene/dedelerinden uzak durmazlarsa işkence çekip ölmelerine sebebiyet vereceklerini bilmelerini istedi. Bergamo'da açıklanan ölümlerin büyük çoğunluğunun, yani yüzde 94'ününcovid-19'dan değil hükümetin hastaları nakletmeye karar vermesi sonucu olduğu ortaya çıktı. Hiç gelmeyecek covid hastalarına yer açmak için hasta insanlar hastanelerden huzuruevlerine taşındı. Huzurevlerine gönderdikleri ve zaten hasta olan ve buna bağlı olarak bağışıklık sistemi zayıflamış insanları enfekte ettiler. Bağışıklık sistemlerinin zayıflamasının bir nedeni de geçmişte oldukları grip aşılarıydı. New York'taki birkaç hastane dışında hiçbir hastanede yoğunluk yoktu. Birçoğu yaşlı ve ciddi tıbbi sorunları olan insanlar eğer paniğe kapılmadan evlerinde kalsaydılar, iyileşeceklerdi. Birçok kişi sağlık sisteminin ve yanlış ugulamarın kurbanı oldular. Örneğin oksijen maskesi yerine, solunum cihazına bağlayarak insanların ölümüne neden oldular. "Covid-19" mevsimsel gripden daha tehlikeli bir hastalık değildir. Ve tabii ki covid-19, tıpkı mevsimsel grip gibi, bazen ciddi bir klinik seyir izleyebilir ve bazen hastaları öldürebilir. Bununla birlikte, Almanya Hamburg'dan adli tıp bilimci Profesör Klaus Püschel tarafından gerçekleştirilen otopsilerin gösterdiği gibi, ölümlerin neredeyse tamamı önceden var olan ciddi koşullardan kaynaklanmıştı. Ve ölen insanların neredeyse tamamı, tıpkı İtalya'da olduğu gibi, çok ileri yaşlarda ölmüştü. Yani, ortalama yaşam sürelerinin ötesinde yaşamışlardı. Bu noktada aşağıdakilere de değinilmelidir. Yine CDC'nin eşdeğeri olan Alman RKI, başlangıçta tuhaf bir şekilde otopsi yapılmamasını tavsiye etmişti. Dünya çapında doktorlara ve hastanelere, ölen bir kişinin ölüm belgesine gerçek ölüm nedenini yazmak yerine covid-19 kurbanı ilan ettikleri için para ödediğine dair çok sayıda güvenilir rapor var - kalp krizi veya kurşun yarasından ölenler bile "covid19 ölümü" diye kaydedilmiş. Otopsiler olmasaydı, covid-19 kurbanlarının ezici çoğunluğunun tamamen farklı hastalıklardan öldüğünü asla bilemezdik. Komite olarak dinlediğimiz uzman ifadelerine ve elimizdeki verilere bakıldığında "Sars-cov-2 ile enfekte olmuş çok sayıda insan var hastaneler bu yükü kaldıramayacak" görüşünün 3 sebepden ötürü yanlış olduğu anlaşılıyor. A) Sokağa çıkma yasağı virüsün "geri çekilme" aşamasında, iddia edilen bulaşma oranları düşüşteyken uygulanmaya başlandı. B) Çapraz veya T hücresi bağışıklığı nedeniyle virüsten zaten koruma var. Genel popülasyonda koronavirüse karşı çapraz veya T hücresi bağışıklığı var çünkü grip ve influenzaya yol açan yine koronavirüstür. Yeni bir koronavirüs türü varsa bile bağışıklık sistemi bununla başa çıkabilir. Çünkü bağışıklık sistemi geçmişte savaştığı her virüsü hatırlar. Bu sefer biraz farklı bir koronavirüs türü iş başında olsa bile bu doğrudur. Bunun nedeni, bağışıklık sisteminin geçmişte savaştığı her virüsü hatırlamasıdır. Professor Drosten'un "PCR test* uygulaması" da buna dayanmaktadır. *PCR testi 1970'lerden bir yöntemdir, PCR testin "yeni koronavirüs" tespiti için kullanılması fikri 2020 Ocak itibarı ile Drosten'e ait. 2020 Ocak ayının başında, Drosten bu çok temel bilgiye dayanarak , sars-cov-2 adlı yeni virüsü tespit ettiğini iddia ettiği kendi PCR testini "icat etti". Çin'den gelen gerçek Wuhan virüsünü hiç görmeden, yalnızca sosyal medyada Wuhan'da bir şeyler olduğunu öğrendikten sonra, "Korona PCR testi"ni bilgisayarında geliştirmeye başladı. Wuhan'da bulunan yeni koronavirüsün buna benzeyeceğini umarak eski bir SARS* virüsü modelini kullandı. *SARS Severe Acute Respiratory Syndrome'un kısaltmasıdır. Ciddi Solunum Yolu Rahatsızlığı anlamına gelmektedir. Koronavirüsün yol açtığı bir grip türüdür. SARS virüsü diye geçse de esasta koronavirüstür. Yeni virüsün ilk başlarda "sars ve koronanın birleşimi yeni bir virüs" olduğu iddia edilmişti. Bu yanlış bir bilgidir. Yeni koronavirüse yakalandığı iddia edilen kurbanların pozitif test edilip edilmediğini belirlemek için, bilgisayarındaki bu çalışmayı Çin'e gönderdi. Çin'deki yetkililer bunu doğru kabul edip, ilk pozitifleri bu şekilde belirlemeye başladı. Bunun ardından, Dünya Sağlık Örgütü pandemi alarmını çaldı ve "covid19" tespiti için Drosten PCR testinin dünya çapında kullanılmasını tavsiye etmeye başladı. Alman hükümeti sokağa çıkma yasağı, sosyal mesafe ve zorunlu maske takma kurallarını uygulamaya başladığında tek kaynağı Drosten'di. Bir daha vurgulamak gerekir ki, Almanya'nın ilaç ve teknoloji şirketlerinin lobicilik merkezi haline gelmesinin nedeni, bu kuralların Almanya'da uygulanmasının tüm dünyaya iyi bir örnek olacak olmasıydı. Çünkü Almanlar dünya çapında disiplinli olmalarıyla bilinirler. Tespit ettiğimiz en önemli bulgu PCR testinin virüs tespiti için kullanılmasının bilimsel dayanağı olmadığıdır. Sars-cov-2'yi bırakın, başka bir virüsün tespiti için de PCR testi kullanılamaz. PCR testini 1970'lerdeki muciti Kary Mullis'in defalarca tekrarladığı gibi PCR testi enfeksiyon teşhisi için onaylanmış değildir. Aynı bilgi PCR testlerin yanında gelen prospektüslerde de yazıyor. Drosten, Wieler ve DSÖ'nün beyan ve telkinleri bu gerçeklerle çelişmektedir. Birinin PCR testi sonucunun pozitif çıkması ne sars-cov-2'nin bir göstergesidir ne de başka bir virüsün. ABD'nin *CDC'si de bu görüşe katılmaktadır. *Centers for Disease Control - CDC'ye ait 13 Temmuz 2020 tarihli bir yayından alıntıdır: 1- Viral bir RNA tespiti bünyede virüsün bir var olduğu veya "2019 n-cov" bulunduğu anlamına gelmeyebilir. 2- Bu test 2019 n-cov enfeksiyonunun tedavisini izlemek için değildir. 3-Bu test, diğer bakteriyel veya viral patojenlerin hastada bulunup bulunmadığını tespit edemez. Grip virüsleri hızla mutasyona uğradığından ve Wuhan'da bu virüsün bilimsel olarak doğru bir şekilde izole edilip edilmediği belli olmadığından, kimse tam olarak ne aradığını bilmiyor. PCR testi işleminde, insan gözüyle görülemeyen bir veya iki molekül dizisi alınıp defalarca büyütülür. The New York Times ve diğerleri tarafından bildirildiği üzere, 35 defanın üzerindeki büyütme işlemi tamamen güvenilmez ve bilimsel olarak gerekçesiz kabul edilmektedir. Drosten testi ve onun örneğini izleyen DSÖ tarafından önerilen testler 45 defa büyütmek üzere ayarlanmıştır! Bunun nedeni, olabildiğince çok sayıda "pozitif" sonuç üretme arzusu olabilir mi? Çok sayıda enfeksiyon tespit edilmesinin temeli yanlış bir varsayım mı? Bu test aktif ve aktif olmayan kalıntılar arasında ayırım yapamaz. Yani pozitif sonuç, bir kişinin bağışıklık sisteminin geçmişte soğuk algınlığına karşı bir savaş kazandığı anlamına da gelebilir. Drosten bile 2014 yılında bir Alman iş dergisine verdiği röportajda benzer şeyler söyledi. PCR testi ile MERS virüsü enfeksiyonunun tespit edilmesiyle ilgili olarak, PCR testlerinin çok hassas olduğunu ve hatta çok sağlıklı insanların bile "pozitif" çıkabileceğini söyledi. O dönemde Drosten, panik ve korku taciri medyanın güçlü rolünün de farkındaydı, aşağıdaki alıntıda göreceğiniz üzere, röportajında şöyle dedi: "Örneğin, böyle bir patojen bir hemşirenin burun mukozasının üzerinde bir gün kadar kalsa hasta olmadan ya da hiçbir şey fark etmeden koşuşturursa, aniden bir MERS vakası olur. Bu, Suudi Arabistan'daki vaka sayılarındaki patlamayı da açıklayabilir. Ayrıca oradaki medya bunu inanılmaz bir sansasyona dönüştürdü". Dorsten bunu unutmuş mu? Yoksa mevcut bağlamda bunu kasıtlı olarak mı gizliyor? Çünkü Korona, bir bütün olarak ilaç endüstrisi için ve birçok çalışmadaki ortak yazarı ve aynı zamanda bir PCR test üreticisi olan Bay Alfred Lunt için çok kazançlı bir iş fırsatıdır. PCR testi ile ilgili, 2014'te bir iş dergisine anlattıklarını 2020'de unutmuş olması tamamen mantıksız. Kısacası bu test, yanlış iddiaların aksine herhangi bir enfeksiyonu tespit edemez. Sıcak enfeksiyon denen bir enfeksiyon, virüsün ya da daha doğrusu bir virüs olabilecek bir molekül parçasının, herhangi bir hasara neden olmadan örneğin bir kişinin boğazında herhangi bir yerde bulunmamasını gerektirir. Bu soğuk bir enfeksiyon olur. Sıcak bir enfeksiyon, virüsün hücrelere nüfuz etmesini, orada çoğalmasını ve baş ağrısı veya boğaz ağrısı gibi semptomlara neden olmasını gerektirir. Ancak o zaman, kişi gerçekten sıcak enfeksiyon anlamında enfekte olur. Çünkü ancak o zaman başkalarına bulaştırabilecek bulaşıcı bir kişi olur. O zamana kadar, hem ev sahibi hem de ev sahibinin temas kurduğu diğer tüm insanlar için tamamen zararsızdır. Drosten, Wieler ve DSÖ'nün tüm iddialarının aksine, pozitif test sonucunun yukarıda alıntı yaptığımız CDC'nin de bildiği gibi, enfeksiyonlar açısından hiçbir anlamı yoktur. Dünya çapında çok saygın bilim insanı, hiçbir zaman bir Korona salgını olmadığını, sadece bir PCR testi salgını olduğunu söylüyor: Profesör Bhakdi, Rice, Morling , Harcourts, Wallack gibi birçok Alman bilim adamının ulaştığı sonuç budur. Ayrıca Stanford Üniversitesi'nden Nobel ödüllü Profesör Michael Levitt, Profesör John Ioannidis ve daha birçok bilim insanı bu görüşü paylaşmaktadır. Bu türden en son görüş, Pfizer'de 16 yıl boyunca CEO yardımcısı ve Bilim Kurulu Ana Danışmanı olarak çalışan, yukarıda bahsedilen Dr. Mike Yeadon'a aittir. Dr Mike Yeadon ve diğer tanınmış bilim insanlarının ortak yazdıkları 20 Eylül 2020 tarihli bilimsel yayından alıntıdır: "Hükümet politikamızı, ekonomi politikamızı ve temel hakların kısıtlanması politakamızı yanlış veriler ve koronavirüs hakkındaki yanlış varsayımlar temelinde yapıyoruz. Medyada sürekli olarak bildirilen test sonuçları olmasaydı, pandemi biterdi çünkü gerçekte hiçbir şey olmadı. Elbette, bazı ciddi bireysel hastalık vakaları var, ancak her grip salgınında bir miktar vardır. Mart ve Nisan aylarında gerçek bir hastalık dalgası vardı, ancak o zamandan beri her şey normale döndü. Artmakta olan sadece test sayılarıyla birlikte doğru orantılı artan "pozitif"lerdir. Gerçek vakalar bitmiştir, 2. dalgadan bahsedilemez. Yeni virüs dedikleri uzun süredir bilinen koronavirüsün yeni bir türüdür. Endemik olan ve özellikle kış aylarında yaşadığımız bazı soğuk algınlıklarına neden olan en az 4 koronavirüs var. Hepsinin yeni koronavirüs ile benzerliği var. Ve insan bağışıklık sistemi, yeni keşfedildiği iddia edilen virüse benzerliği tanıdığı için, T hücresi bağışıklığı uzun süredir mevcuttur. Nüfusun yüzde 30'u, sözde yeni virüs ortaya çıkmadan önce buna sahipti. Bu nedenle, sözde sürü bağışıklığı için, virüsün daha fazla yayılmasını durdurmak için nüfusun yüzde 15 ila 25'inin sözde yeni koronavirüs ile enfekte olması yeterlidir. Ve bu uzun zamandır böyle." Yeadon, PCR testleri ile ilgili olarak, 20 Eylül 2020 tarihli "Yalanlar, Lanet Yalanlar ve Sağlık İstatistikleri - Yanlış Pozitiflerin Ölümcül Tehlikesi" adlı makalesinde görünüşte "pozitif" bir sonucun yanlış pozitif olma olasılığından bahsediyor: "Pozitif sonuç yüzde 89 ila 94 arası bir ihtimalle yanlış pozitiftir" Dr. Yeadon yanında diğer Alman immünolojistler, Hollanda'dan Capel, İrlanda'dan Cahill ve Avusturya'dan mikrobiyolog Dr Arvi komitemize verdikleri ifadelerde pozitif test sonucunun virüs tespit edildiği anlamına gelmediğini söylediler.RNA dizilimlerinde görününen, ölü virüs parçacıkları da olabilir ve bu kişinin hasta olmadığı etrafındakilere de hastalık bulaştıramaycağı anlamına gelir. Keçiler, koyunlar, papayalar ve hatta tavuk kanatlarına yapılan PCR testleri bile "pozitif" çıkmıştır. Kanıta Dayalı Tıp Merkezi direktörü Oxford Profesörü Carl Heneghan'a göre de PCR testi enfeksiyon tespiti için kullanılamaz. PCR test yapmaya devam ettikçe yanlış sonuçlar alınacak ve "covid virüsü" ortadan kalkmayacak. Dr Yeadon ve meslektaşlarının araştırmaları sokağa çıkma yasaklarının bir işe yaramadığını gösteriyor. Sokağa çıkma yasağı uygulamayan İsveç ve ciddi tedbirler alan Büyük Britanya benzer hastalık ve ölüm istatistiklerine sahiptir. ABD'li bilim adamları tarafından da farklı ABD eyaletleriyle ilgili olarak bu durumun söz konusu olduğu söyleniyor. Artık kötü bir üne sahip olan Imperial College of London profesörü Neil Ferguson'un tamamen yanlış bilgisayar modeli milyonlarca ölüm uyarısı yapmıştı. Bu büyük bir yanılgıydı ancak İngiliz Hükümeti Ferguson'u dinlemeye devam ediyor. Ferguson Mayıs'a kadar İsveç'te 40bin korona ölümü, Haziran'a kadarsa 100bin ölüm oalcağını tahmin etti, ancak İsveç makamlarına toplam ölü sayısı 5bin 800! Yani tipik bir hafif grip salgını. PCR testleri korona enfeksiyonları için teşhis aracı olarak kullanılmasaydı, bir pandemi olmayacak ve hiçbir önlem almaya gerek olmayacaktı. Dr Yeadon, Yalanlar, Lanet Yalanlar ve Sağlık İstatistikleri - Yanlış Pozitiflerin Ölümcül Tehlikesi adlı makalesinde, bu testin ölümcül derecede kusurlu olduğunu ve düzeltilmedikçe bir daha asla kullanılmaması gerektiğini yazıyor. Bu testler ancak sadece korku yaratmaya yarıyor. Şimdi mevcut gerçek durumdan, yani önlemlerin neden olduğu ağır hasardan bahsedelim. İçişleri Bakanlığı'nda risk değerlendirmesi ve nüfusun risklere karşı korunmasından sorumlu bir Alman yetkilinin yazdığı ayrıntılı bir belge geçtiğimiz günlerde sızdırıldı. "Yanlış alarm belgesi" olarak adlandırılan bu belge Drosten, Wieler ve DSÖ'nün iddia ettiği gibi, nüfus için ciddi sağlık riskleri olduğuna dair yeterli kanıt olmadığı sonucuna varmaktadır. Belgede, önlemlerin devasa sağlık ve ekonomik zararlara neden olduğuna dair çok fazla kanıt olduğu yazıyor ve bunlar ayrıntılı olarak açıklanıyor. Hükümetin sorumlu tutulacağı ve çok yüksek tazminat taleplerine yol açacağı sonucuna varıyor. Bu raporu yazan Alman yetkili görevden uzaklaştırıldı. Sayıları hergün artan bilim insanları ve avukatların ortak görüşü; bilerek gereksiz korku yayanlar yüzünden getirilen korona önlemleri, demokrasinin yerini totaliter faşist yönetimlere bırakmasına yol açacak. Daha önce de bahsettiğim gibi, Avustralya'da giderek daha fazla araştırmanın sağlık için tehlikeli olduğunu gösterdiği maskeleri takmayanlar veya doğru takmadıkları iddia edilen kişiler tutuklanmakta, kelepçelenmekte ve hapse atılmaktadır. Filipinler'de vurulma riski var. Almanya'da ve diğer medeni ülkelerde bile, karantina düzenlemelerine, mesafe düzenlemelerine ve maske takma kurallarına uymayanların çocukları ellerinden alınıyor. Korona Komitesi önünde ifade veren psikolog ve psikoterapistlere göre çocuklar toplu olarak travma geçiriyor. Sadece Almanya'da, bu sonbaharda ekonominin bel kemiğini oluşturan küçük ve orta ölçekli 500bin-800bin arası işletmenin batacağı hesaplanıyor. Bu, hesaplanamayan vergi kayıplarına, diğer şeylerin yanı sıra işsizlik yardımları için hesaplanamayacak kadar yüksek ve uzun vadeli sosyal güvenlik para transferlerine neden olacaktır. Tamamen dayanaksız korona önlemlerinin yıkıcı etkisini hemen hemen herkes anlamaya başladığından, bunu daha fazla detaylandırmayacağım. Yasal sürecin bir özetini yapmaya çalışayım. Bir avukatın işinin en zor kısmı, yasaların uygulanmasını sağlamak değil, gerçekleri tespit etmektir. Ne yazık ki, bir Alman avukat bunu hukuk fakültesinde öğrenmiyor, ancak Anglo Amerikalı meslektaşları bunun için gerekli eğitimi hukuk okullarında alıyorlar ve muhtemelen bu nedenle, aynı zamanda Amerikan Anglo Amerikan yargısının çok daha belirgin bağımsızlığı nedeniyle, Anglo Amerikan kanıt yasası, pratikte Alman yasasından çok daha etkilidir. Bir hukuk mahkemesi, ancak daha önce gerçekleri doğru bir şekilde belirlediyse hukuki bir anlaşmazlığa doğru bir şekilde karar verebilir ki bu, tüm delillere bakmadan mümkün değildir. İşte bu nedenle, yukarıda özetlenen gerçekler temelinde, özellikle de Alman Korona Komitesi'nin çalışmalarının yardımıyla oluşturulanlar temelinde kanıt hukuku çok önemlidir. Hukuki değerlendirme aslında basittir. Bu hukuk sistemlerinin Roma hukukunu daha yakından takip eden medeni hukuka dayanıp dayanmadığına veya Roma hukukuna gevşek bir şekilde bağlı olan Anglo Amerikan ortak hukukuna dayanıp dayanmadığına bakılmaksızın, tüm hukuk sistemleri için geçerlidir. Öncelikle önlemlerin yol açtığı anayasaya ihlallerine bir göz atalım. Hukuk Profesörleri Ken Green, Maust Week ve eski Alman Anayasa Mahkemesi Başkanı uzman görüşlerini hem yazılı hem sözlü olarak açıkladılar: "Korona tedbirleri yeterli olgusal dayanaktan yoksundur ve yasal dayanağı yoktur.Bu nedenle anayasaya aykırıdır, önlemler derhal kaldırılmalıdır". Çok yakın zamanda bir yargıç Schleiff , Alman yargısının, tıpkı genel halk gibi paniğe kapıldığını ve artık adaleti düzgün bir şekilde yerine getiremediğini ilan etti. Bu Almanya'nın her yerindeki milyonlarca insan için anayasal haklarının büyük ölçüde askıya alınması anlamına geliyor. Alman vatandaşlarının, Federal Almanya Cumhuriyeti'nin 1949'daki kuruluşundan bu yana anayasal haklarına en ciddi tecavüzü yaşadıklarına dikkat çekiyor. Korona salgınını kontrol altına almak için federal ve eyalet hükümetlerinin müdahaleleri, halkın anayasal haklarıyla güvence altına alınan ülkenin varlığına bir tehdittir. Peki ya dolandırıcılık, kasıtlı zarar verme ve insanlığa karşı suçlar? Ceza hukuku kurallarına dayalı olarak, PCR testleri ile ilgili yanlış gerçekleri iddia eden, yanlış beyanda bulunan Drosten, Wieler ve Dünya Sağlık Örgütü sahtekârlıktan yargılanmalıdır. Bu ayrıca kasıtlı zarar verme anlamına da gelmektedir. Alman medeni hukuk profesörü Martin Schwabe, bu konudaki en kapsamlı araştırmayı yapıp 180 sayfalık bir belge yayımladı. Ana akım medyanın gerçekleri nasıl gizlediğini ayrıntılı bir şekilde belgeledi. Dünya Sağlık Örgütü'nden Tedros, Alman doktorlar Drosten ve Wieler PCR testlerinin enfeksiyonlar hakkında herhangi bir bilgi sağlayamayacağını bildikleri halde sürekli olarak PCR testlerinin kullanılmasının gerektiğini söylediler ve dünya çapındaki meslektaşlarına da aynı çağrıyı yaptılar. Bu kişiler yaptıkları tavsiyeler sonucu dünya hükümetlerinin sokağa çıkma yasağı, sosyal mesafe ve zorunlu maske gibi kurallar getireceklerini biliyordu. Medeni haksız fiil hukuku kuralları uyarınca, bu PCR testlerinden, PCR testinden kaynaklanan kilitlemelerden zarar gören herkes, kayıpları için tam tazminat alma hakkına sahiptir. Yani, şirket ve serbest meslek sahiplerinin, tecrit ve diğer tedbirler sonucunda uğradıkları kâr kayıpları için tazminat alma hakkı vardır. Ancak korona önlemleri dünya nüfusunun sağlığına ve ekonomisine öylesine yıkıcı bir zarar vermiş ve vermeye devam etmektedir ki, Drosten, Wieler ve DSÖ'nün yaptıkları, Uluslararası Ceza Kanunu'nun yedinci bölümünde açıklandığı üzere, yasal olarak insanlığa karşı suçlar olarak tanımlanmalıdır. Ne yapabiliriz ve bunu nasıl yapabiliriz? "Toplu/grup davası" açmak hem tazminat için hem de siyasi sonuçları olması açısından izlenecek en iyi yoldur. Toplu dava yasası İngiliz hukukuna dayanmaktadır ve bugün ABD ile Kanada'da mevcuttur. Bu yasa, bir davacının talebi üzerine iki yada daha fazla sayıda insanın zarar gördüğü durumlarda toplu olarak dava açılmasına olanak sağlar. Burada sorulacak ortak sorular, dünya çapındaki PCR testine dayalı kısıtlamalar, önlemler ve sonuçları üzerinden olacaktır. Tıpkı Volkswagen davasında görüldüğü gibi, araçlar mükemmel bir şekilde çalışmaktaydı ama sözde koruma-cihazi olan bir parça emisyon standartlarına uymuyordu. PCR testi de aynen bu şekilde, başka amaçlar için kullanışlı olsa da enfeksiyon teşhisi için uygun değildir. Şimdi, bir Amerikalı/Kanadalı bir şirket veya bir Amerikalı/Kanadalı birey, bu kişilere ABD veya Kanada'da tazminat davası açmaya karar verirse bu konu için bir mahkeme göreve çağırılır.Bu ihtilaf, talep üzerine, bu şikayetin bir toplu dava olarak yargılanmasına izin verebilir. Böyle bir durumda, dünya genelindeki tüm etkilenen taraflar, ana akım medyadaki yayınlar aracılığıyla bu konuda bilgilendirilecek ve böylece mahkeme tarafından belirlenecek belirli bir süre içinde bu grup/toplu davaya katılma fırsatı elde edecek. Burda vurgulamam gerekir ki; bireysel birçok dava açmak yerine etkilenen herkesin açılacak olan toplu/grup davasında yer alması daha etkili olacaktır. Bunun ilk sebebi tek bir dava ile konuyu sonuçlandırabilecek olmamızdır. İkinci sebep daha ucuz ve hızlı bir yöntem olması. Üçüncü sebep mahkemelerin üzerine daha az yük yüklenecek olması. Dördüncü sebep, benzer suçlamaların ve delillerin binlerce farklı davada görüşülmesi yerine bir davaya odaklanabilecek olmamızdır. İngiliz ve Amerikan yasalarına göre duruşma öncesi sunulacak deliller ile bir davanın mahkemede görülüp görülmeyeceğine karar verilir. Buna karşılık Almanya'daki davalarda, tipik durum bir yanda tek başına bir tüketici diğer yanda da büyük ve güçlü bir şirket şeklinde bir dengesizlik durumu vardır. Kanıtları gizlemenin ve kanıtlara zarar vermenin sonuçları vardır. Delil yasalarına göre, delilleri gizleyen, delillere zarar veren taraf davayı kaybeder. Burada Almanya'da bulunan bir grup tazminat-avukatı müvekillerinin zararlarının giderilmesi için bir araya geldiler. Şikayetcilere başvuru forumları verildi ve grup/toplu davaya katılma konusunda ve zararlarının hesaplanması gibi konularda bilgi verildi. Kanada ve ABD'de bulunan şikayetçilere de aynı imkan sunuldu. Avukatlardan oluşan bu grubun ilk baştaki planı, Almanya dışındaki şikayetcilerin de iddialarının dinlenmesi ve onların da davaya dahil edilmeleriydi. Ancak bununla başa çıkılamayacağı anlaşıldı. Bunun yerine, büyüklüğü hergün artan uluslararası bir avukatlar ağı oluşturuyoruz. Alman avukatlar grubu dünya çapındaki tüm meslektaşlarıyla ellerindeki bu konuyla ilgil tüm bilgileri, uzman görüş/tanıklıklarını, PCR testlerinin enfkesiyon tespiti için kullanılamaycağını ispatlayan tüm bilgileri ücretsiz olarak paylaşacaktır. Böylece yukarda açıkladığımız gibi, onlar da kendi ülkerinde toplu/grup davaları açabilecekler. Korona Komite'sin ortaya çıkardığı bu skandal korona gerçekleri yakında birçok mahkemede ıspatlanacaktır. Bu gerçekler suçluların yüzündeki maskeyi indirmemizi sağlayacak. Bu yalanlara inanan politikacılar, bundan sonra atacağınız adımlara dikkat etmeniz ve bilimsel bir tartışma ortamı sağlamanız için size bir şans veriyoruz. Yoksa sonunuz bu yalanı ortaya atan suçlular ve şarlatanlar gibi olacaktır. Teşekkür ederim.
Enter the password to open this PDF file:
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-